The Highwayman [Turkish translation]
The Highwayman [Turkish translation]
fırtına rüzgârın ağaçları arasında karanlığın seliydi.
ay fırtınalı denizler üzerinde sarsılan bir hayalet gemiydi.
yol mor boş arazinin etrafında ayışığından bir şeritti.
ve eşkiya atını sürerek geldi,
atını sürerek, atını sürerek,
eşkiya atını sürerek geldi,
eski han kapısına.
alnında bir tane fransız şapkası vardı, çenesinde bir demet bağ
bordeaux şarabı renkli kadife bir palto, kahverengi geyik derisi pantolon(vücudu sıkı sıkıya saran türden)
kırışıklık yoktu , çizmeleri uyluğuna kadar uzanıyordu.
ve o mücevheri bir parıltıyla sürüyordu.
ince kılıcının kabzası parıldıyordu
tabancasının sapı parıldıyordu cevheri gökyüzünün altında.
kaldırım taşlarının etrafında bağırdı ve çarptı karanlık han kapısına
kırbacı ile bütün pancurlara dokundu, ama hepsi kilitli ve demir korkuluklarla çevriliydi.
pencereye doğru bir ıslık çaldı, birileri bekliyor olmalıydı
ama hancının siyah gözlü kızı
Bess, hancının kızı
karanlık kırmızı bir aşk onun uzun saçlarına örülmüştü.
"bir öpücük, güzel sevgilim, bu gecenin mükafatı
ama gün ışığından önce geri dönmek zorundayım sarı altınlarla,
henüz bugün onlar beni zorladı ve taciz etti.
ay ışığıyla birlikte beni ara,
ay ışığıyla birlikte beni bekle
ay ışığıyla sana geleceğim, düşünce cehennemi bu yolu kapatsa da.
dik durdu üzengilerin üzerinde, onun eline uzandı nadiren yaptığı gibi
ama o saçlarını açtı, pencere kanadına doğru savurdu. yüzü dağlanmış gibi yanıyordu
parfümün siyah çağlayanı gibi ciğerlerine dökülüyordu
ve onun dalgalarını ay ışığında öptü
(ay ışığının güzel siyah dalgaları)
ardından ay ışığında dizginleri kendine çekti ve batıya doğru dört nala gitti.
o, şafakta gelmedi, öğle vakti de gelmedi
ve kumral günbatımından sonra, ay ışığı çıkmadan önce
yol çingenelerin yolu olduğu zaman, mor araziye renk verdiklerinde
bir kızıl grup yürüyerek geliyordu
yürüyerek, yürüyerek
King George'un adamları yürüyerek geliyordu, eski iç avluya.
hancıya hiçbir şey söylemediler, bunun yerine birinci sınıf birasından içtiler
ama onlar onun kızını susturdu ve onu dar yatağının dibine attılar
ikisi pencere kanadına diz çöktü, yanlarında misket tüfekleriyle
her pencerede ölüm vardı
ve cehennem kara bir tanesinde
Bess görebiliyordu, pencereden görünen kısmı
onun at sürdüğü yolu
onlar kıza dikkat etmek için bağladılar, bıyık altından gülümsemelerle
bir tüfek bağlamışlardı onun yanına, namlusuyla göğsünün altından
"şimdi iyi izle" ve hepsi onu öptü
kız ölü adamın sözlerini duydu
"ay ışığıyla birlikte beni ara,
ay ışığıyla birlikte beni bekle
ay ışığıyla sana geleceğim, düşünce cehennemi bu yolu kapatsa da."
ellerini vücudunun yanına büktü, ama bütün bağlar çok iyi bağlanmıştı
parmakları terden veya kandan sırılsıklam olana kadar ellerini kıvırdı.
onlar karanlıkta gergin ve sinirliydiler ve saatler yıllar gibi ilerliyordu.
şu ana kadar, gece yarısı çalıncaya kadar
soğuktu gece yarısında
bir parmağın hafif vuruşu ona ulaşabilirdi
en azından o dokunuşla tetik onunda
tlot-tlot! acaba onlar da duymuş muydu? açıkça bir atın toynak sesleriydi
tlot-tlot, uzak bir yerde! duyamayacak kadar sağır mıydılar?
ay ışığı şeridinin sonunda, tepenin etrafında
eşkiya atıyını sürerek geliyordu
atını sürerek, atını sürerek
kızıl ceketliler tüfeklerini yağladılar!
kız ayağa kalktı dik ve sakin.
tlot dondurucu soğukta, tlot yankılayan gecede
yakına, daha yakına geldi, kızın yüzsü ışık gibi aydınlanmıştı
bir anlığına kızın gözleri genişçe büyüdü ve derin bir son nefesi içine çekti.
kızın parmakları ay ışığında kımıldadı
misket tüfeği ayışığını parçaladı
ay ışığında göğüslerini parçaladı ve onu ölümüyle uyardı
döndü, batıya doğru yöneldi, bilmiyordu onun ayakta durduğunu
başı pencere kepenginin üzerinde eğilmiş ve kendi kanında iliklerine kadar ıslanmıştı.
şafağa kadar olayı işitmedi, yüzü soldu duyduğu zaman
nasıl, bess, hancının kızı,
hancının siyah gözlü kızı,
ay ışığında beklemişti aşkı için ve orada karanlığıniçinde ölmüştü.
geriye yöneldi delirmiş gibiydi, gökyüzüne doğru bir isyan küfrü etti
ardında beyaz toz bulutu bırakan beyaz yola birlikte ve kılıcını havada sallayarak
kan kırmızısıydı mahmuzlar altın ay ışığının altında, bordoeux şarabı renkliydi kadife ceketi
onu anayolda vurdukları zaman
bir köpek gibi anayola düşmüştü
ve kendi kanında yatıyordu anayolda, boğazında bir demet bağla
hâlâ bir kış gecesinde, söylerler, rüzgâr ağaçlardayken
ay fırtınalı denizler üzerinde sarsılan bir hayalet gemiyken
yol mor boş arazinin etrafında ayışığından bir şeritken
bir eşkiya atını sürerek gelir,
atını sürerek, atını sürerek,
bir eşkiya atını sürerek gelir, hanın eski kapısına.
not: bu çeviri eskisozluk.org'a ithaf edilmiştir.
- Artist:Loreena McKennitt
- Album:The Book of Secrets (1997)